Çarşamba’dan devam.
Pazartesi günkü yazıda belirttiğim gibi Gurur ve kibrin tarihi İblis ’ten başlayarak kurumsal olarak onun yer yüzündeki mirasçıları olan kendilerini aynı kibirle yer yüzünün mutlak sahibi ve hakimi gören sapık inançlarıyla Hakkın vermediği üstünlüğü kendilerinde gören Siyonistlerdir.!!!
Onlarla aynı yoldan giden Şeytanın müttefikleri Nemrutlar, Firavunlar, Hamanlar, Karunlar ve Ebû Cehiller gibi nice ahmakların âleme ibret olan akıbetlerinin bir sergisi mahiyetindedir.
KUR’AN-I KERİMDE GURURUN VE KİBİRİN İLK TEMSİLCİSİ OLARAK ŞEYTAN BELİRTİLİYOR
Kur’an-ı Kerîm’de, kibrin ilk temsilcisi olarak İblis gösterilmektedir.
O, “Âdem’e secde et!” emri İlâhîsi karşısında büyüklük taslamış, neticede bu kibri onu küfre sürüklemiştir.
Allah Teâlâ, İblis ’in bu davranışına karşı: “Ey İblis! İki elimle yarattığıma secde etmekten seni alıkoyan nedir? Böbürlendin mi, yoksa gerçekten yücelmiş olanlardan mısın?» dedi.” (Sâd, 75)
Böylece onun İlâhî emri çiğneyip secde etmeyişinin gerçek bir yücelikle alâkasının bulunmadığını ve sadece büyüklük kuruntusundan kaynaklandığını beyan buyurdu.
Tevhid Davası
Nemrut’ da, Hazret-i İbrahim’in (a.s.) “tevhit davası” karşısında kibre kapılarak:
“Ben, İbrahim’in söylediği semaların Rabbine harp ilan ediyorum.” diyecek kadar şaşkınlaştı.
Böylece büyüklük taslayıp etrafındakilere böbürlenmek suretiyle, kudret ve azametini değil, bilâkis hamâkat ve zavallılığını ortaya koymuş oldu.
Firavun da veziri Hâmân’a:
“Bana tuğla pişirip yüksek bir kule yap ki, şu Mûsâ’nın Rabbini araştırayım.” diyecek kadar ahmaklaşmıştır.
Ebu Cehil neden müşrik oldu?
Ebû Cehil ve emsalleri de Resûl-i Ekrem Efendimiz ’in nübüvvetini vicdanen kabul ettikleri hâlde, nefsaniyetleri sebebiyle inkâr etmişlerdi.
Zira iman ederek, o zamanlar ekseriyeti fakir ve kölelerden oluşan müminlerin safında yer almayı gururlarına yediremedikleri için budalaca bir inada sürüklenmişler ve:
“…Bu Kur’an, iki şehirden bir büyük adama indirilse olmaz mıydı?” (ez-Zuhruf, 31) diyecek kadar gurur ve kibrin gayyalarına düşmüşlerdi.
O müşrikler, Hazret-i Peygamber’in ebedî saadet dâvetini ve getirdiği istikbâl haberlerini, teşekkür ve minnetle karşılayacakları yerde, ne hazindir ki gurur ve kibirleri yüzünden çok çetin bir inatla, yüz kızartıcı menfiliklerle, alay, hakaret ve iz ’açlarla karşılamışlardı.
Hadis-i şerifte bu konuda şöyle buyrulmuştur:
“Bir kimse kibirlene, kibirlene sonunda zalimler grubuna kaydedilir.
Böylece zalimlere verilen ceza ona da verilir.” (Tirmizî, Birr, 61/2000)
Dipnotlar:
Buhârî, Tefsîr 68/1, Eymân 9, Edeb 61; Müslim, Cennet 46, 47. Bkz. el-Bakara, 34.
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Ebediyet Yolculuğu, Erkam Yayınları
Müslüman din kardeşlerimizin gurur ve kibrin kişisel zararlarını ve bunun toplumun birliğine vereceği zararı da görerek bu İblis ile yer yüzündeki müttefikleri olan Siyonistlerin oyunlarını yerle yeksan ederek gurur ve kibre asla ve asla hayatlarında izin vermemeleri ve hiçbir şekilde şahsi başarıları ile kurumlarının ve diğer başarılar için sevinçlerini belirtirken ”Gurur” kelimesini hiç zaman konuşmamaları, konuşmalarının başına, ortasına veya sonuna asla ve asla bu kapılanı dinden çıkartacak haddi aşan kelimeyi kullanmamaları.
Ne maksatla olursa olsun yazılarında da hiçbir cümlelerinin başına, ortasına ve sonuna bu şeytan ve Siyonist işi olan kelimeleri getirmemeleri dileğiyle.
Cumamız mübarek olsun.
Rabbim yar ve yardımcımız olsun.
(*)Çarşamba ve bugünkü yazımda” https://www.islamveihsan.com/islamda-gurur-ve-kibir-neden-yasaktir.html”dan faydalanıp alıntılar yaptım. Emeği geçenlerden Mevla’mız razı olsun. Ali Genç