30 Haziran’a günler kaldı. Ankara’da sadece CHP’yi değil, Türkiye’nin muhalefet dengesini de etkileyecek kritik bir dava var. CHP’nin 2023’te gerçekleştirdiği olağan kurultay ve ardından yapılan olağanüstü kurultayların iptali için açılan dava, sadece teknik bir hukuk meselesi değil; aynı zamanda siyasetin göbeğine yerleştirilmiş ince bir hesap.
Kurultaylar sonrası çıkan şaibe iddialarını takiben başlatılan savcılık soruşturmasıyla birlikte açılan hukuk davası, “mutlak butlan” kararı yani kurultayın iptali ile sonuçlanırsa ortaya iki yol çıkıyor:
Ya parti 2023 öncesi yönetimine, yani Kemal Kılıçdaroğlu’nun liderliğine geri dönecek,
Ya da Kılıçdaroğlu bu sorumluluğu üstlenmezse CHP’ye kayyum atanacak.
Ve bugünlerde CHP’de herkesin cevabını aradığı soru şu:
Kılıçdaroğlu bu tabloya karşı ne yapacak?
Geçtiğimiz günlerde Mansur Yavaş, Vahap Seçer ve Engin Özkoç, Kılıçdaroğlu’nu ziyaret ederek kamuoyuna bir destek mesajı vermesini ve Özgür Özel’le görüşmesini talep etti.
Ancak Kemal Kılıçdaroğlu’nun yanıtı oldukça düşündürücü oldu.
“Böyle bir açıklama yapamam. Umarım, mutlak butlan çıkmaz ama olursa da partimi kayyuma terk edemem. Ben kabul etmesem kayyum gelecek. Kayyuma mı bırakayım?”
Yani açıkça söylüyor: Kurultay iptal edilirse, partiyi kayyuma bırakmamak için tekrar yönetime dönebilir.
Peki bu, siyaseten ne anlama geliyor? Şöyle söyleyeyim:
CHP bu süreçten sadece bir iç krizle değil, toplumsal muhalefetin bölünmesi gibi ağır bir hasarla çıkabilir. Tam da bu noktada sorulması gereken soru şu: Bu işin kazananı kim olur?
Yanıt(Cevap) basit: AKP-MHP bloğu.
Özgür Özel’in özellikle son aylarda sürdürdüğü kararlı ve etkili muhalefet, iktidarın manevra alanını ciddi biçimde daralttı. Ekonomik kriz derinleşirken, sosyal gerilimler artarken iktidar yeniden “içeriden muhalefeti çökertme” planını devreye sokmuş durumda.
CHP’yi yaz aylarında iç çekişmelere sürükleyip, kamuoyundaki etkisini azaltmak istiyorlar. Bu yeni plan, Erdoğan’ın bir süredir kaybettiği “oyun kurucu” pozisyonunu yeniden kazanma çabasından başka bir şey değil.
Ve ne acıdır ki, bu planın başarıya ulaşmasında en büyük kolaylaştırıcı figürlerden biri Kemal Kılıçdaroğlu olabilir.
Yıllarca CHP Genel Başkanlığı yapmış, partide ve ülkede önemli değişimlere imza atmış bir lider olarak Kılıçdaroğlu’na büyük destek verildi. Kaybettiği seçimlerde dahi partililer tarafından bağrına basıldı. Temiz siyaset anlayışı, kişiliği ve Adalet Yürüyüşü gibi tarihi hamleleriyle halkın gönlünde yer etti. Ancak bugün gelinen noktada, bir köşeye çekilip onursal bir genel başkan gibi davranmak yerine, sessizliği tercih ediyor.
Ekmeleddin İhsanoğlu tercihinden mühürsüz oyların sessiz geçişine,
2018’deki Millet İttifakı stratejisinden 2023’teki masa kurma sürecine kadar birçok kararına rağmen Kılıçdaroğlu hep destek gördü. Ancak son kurultayda aday olup ardından yenilmesine rağmen görevde kalma ısrarı, siyasi tarih açısından da sorgulanması gereken bir tutumdu.
Hepsini geçtim… Bugün mahkeme kararıyla CHP’ye kayyum atanma ihtimali konuşuluyorsa ve partinin önceki genel başkanı hâlâ “sessiz kalmayı” tercih ediyorsa, bu artık sadece bir siyasi tavır değil, aynı zamanda tarihi bir sorumluluk eksikliğidir.
Sayın Kılıçdaroğlu,
Bir yurttaş olarak ben kurultayı, tüzüğü, yönetimi eleştirebilirim. Ama siz, yıllarca Atatürk’ün koltuğunda oturmuş bir genel başkan olarak, bu hukuksuzluk ihtimali karşısında sessiz kalamazsınız.
Bu partiyi sevdiğiniz gibi biz de sizi sevdik. O yüzden diyorum ki: Kendinizi bu kadar zor duruma düşürmeyin. Bu saatten sonra suskunluk, siyasetin değil, tarih kitaplarının konusu olacaktır.